🦫 Kur An Da Geçen Kelimeler Ve Anlamı

19 ve 19'un katı olan ayetlerde geçen Allah kelimelerinin toplamı 133 (19 x 7) katıdır. Bir anlamına gelen "vahid" (i harfi okunurken ekleniyor) kelimesinin ebced değeri 19'dur. Kur'an'da bu kelime, bir çeşit yemek, bir kapı vs. gibi farklı kelimeler için kullanılmıştır. "Bir Allah" olarak kullanımı ise 19 keredir. Bu makalemde sizleri Kur’an da geçen RÜKÛ ve SECDE konusu üzerinde düşünmeye davet etmek istiyorum. Kur’an da öyle kelimeler vardır ki, birden fazla anlamı vardır. Bu her dilde böyledir. Ayette hangi anlamda kullanıldığı çok net anlaşılır. Kur’an da SALÂT kelimesinin de tek bir anlamı yoktur. Kur’an’da 3 farklı surede geçen Neşe ismi, sevinci ifade eder. Reyhan. Vakia suresinde geçen Reyhan ismi, güzel koku anlamına gelir. Sara. Kur’an’da bir surede yer alan Sara, prenses anlamına gelir. Sema. Sema isminin anlamı gökyüzüdür. Bu isim le ilgili Kur’an’da pek çok ayet bulunmaktadır. Saliha 16 Kur'ân'da geçen 513 peygamber isminin 19x miktarında olması. 17) 19'un katsayısı adedindeki bileşik kelimeler 18) 19x Özün Özü adlı kitabımda anlatılan saymak fiileri ile ilgili 40 kelime ve bunlar arasındaki 19x uzaklıkları da bir başka kuvvetli delildir. Fulltext of "Kur’an’da Geçen "Ķalīlan Mā” İfadesinin Anlam Alanı ve Çeviri Sorunu (The Semantic Field of the Expression "Qalīlan Mā” in the Qur’an and the Problem of Its Translation)" See other formats Yusuf’un duası hangileridir, Kur’an’da geçen duaları ve anlamlarını aktarmaya çalıştık. Hz. Yusuf, çeşitli zorluklarla karşılaştığında tüm peygamberler gibi Allah’tan yardım istemiş, O’na sığınmış ve dua etmiştir. Yusuf Aleyhisselam farklı zamanlarda, farklı zorluklarla mücadele etmiştir. Bu zamanlarda da KonularınaGöre Kelimeler Temel Dilbilgisi Notları Örnek Ayet Çözümlemeleri Kur’an-ı Kerim’de En Sık Geçen 500 Kelime Dilimizde olmayan 275 kelime (Kuran Kelimelerininin %80’i) Rahmân ve Rahîm Allah'ın (cc) adıyla ِبا ا و Ancak hepsi ve bunlara benzeyen binlerce kelime Kur‘an‘da ve dilimizde anlamın esasını teşkil etmektedir. 07 Eki 2009 - 21:35 - Gündem Yazdır Twitle Paylaş 1. ”Kur’ân” kelimesinin hemzesiz ve türemiş olduğunu savunanlar. a. “Kur’ân” lafzı, “قرينة” kelimesinin çoğulu ve aynı zamanda hemzesiz olan “القرائن” lafzından türemiştir. Kelimedeki “ن” harfi de onun aslî harflerindendir. *fakat arap dilinde kelimeler ya fiilden ya da mastardan türerler Kur’ân’da ismi zikredilen tek hanım, Meryem Vâlidemiz’dir. Hattâ iffet vasfı dolayısıyla ismi tam 34 kere zikredilmiş, kendisine gökten sofra indirilmiştir. Hazret-i Îsâ –aleyhisselâm-’ın Kur’ân-ı Kerîm’de ekseriyetle “Meryem oğlu Îsâ” şeklinde zikredilmiş olması da, Cenâb-ı Hakk’ın ona ve KURAN’DA GEÇEN YUSUF VE MUSA KISSALARININ BENZER VE FARKLI YÖNLERİ ÖZET Bu çalışmamızda Kur’an’da geçen Hz. Yûsuf ve Hz. Mûsâ kıssalarını benzeyen ve ayrışan yönleri ile ele aldık. Yûsuf Kıssası Kur’an’da tek seferde anlatılan en uzun kıssa iken, Mûsâ Kıssa’sı en çok tekrarlanan kıssadır. Kurân’da geçen türevleri, anlamları ve Kur’ân’da geçme adedi. Köke ait kelimelerin benzer ve zıt anlamlıları. Bu kökten Türkçeye geçmiş olan kelimeler ve anlamları. Köke ait Kur’ân’da geçen kelimelerin, ayet içinde kullanımları (Çok büyük miktarda olanları henüz ele alınmamıştır) Aşağıda OZllqv3. Mustafa Yıldız Kur`an`daki çok anlamlı ve eş anlamlı kelimeleri yazdı. Her dilde çok anlamlı ve eş anlamlı kelimeler vardır. Yani bazı kelimelerin birden fazla anlamı olduğu gibi, bazı kelimeler de birbirinin yerine kullanılabilir. Bu tür kelimelere / fiillere binlerce örnek verilebilir. Ama biz sadece birkaç örnekle yetineceğiz. Örneğin, Türkçedeki “açık” kelimesi çok anlamlı bir kelimedir. Nitekim Türkçe herhangi bir sözlüğe baktığınızda “açık” kelimesinin yirmi civarında anlamı olduğunu görürsünüz. Hele ki başka kelimelerle yan yana geldiğinde bu sayı ikiye katlar. Aynı durum “düşmek” yahut “çalmak” kelimeleri / fiilleri için de geçerlidir. Bu tür kelimeler yahut fiiller ya geçtikleri bağlam itibarıyla ya da yan yana geldikleri diğer kelimeler dolayısıyla farklı anlamlar kazanır. Aynı şekilde bazı kelimeler ise eş anlamlıdır. Birbirinin yerine kullanılabilirler. Ancak eş anlamlı kelimelerin anlamlarında her zaman mutlak bir denklik olmayabilir. Her ne kadar bu tür kelimeler yer yer birbirinin yerine kullanılabiliyor olsa da, her durumda birbirinin yerine kullanılmaları söz konusu olmaz. Çünkü tek başlarına birbirleriyle anlam olarak örtüşüyor gibi olsalar da, diğer kelimelerle yan yana geldiklerinde ya tamamen farklı anlamlar kazanırlar, ya da küçük de olsa diğerinden farklı bir anlama işret ederler. Elbette bu tür kelimelere pek çok örnek verilebilir. Ancak bu bağlamda birkaç örnek vermek gerekirse; “ak” ve “beyaz”, “şüphe” ve “kuşku”, “siyaset” ve “politika”, “şehir” ve “kent”, “kadın”, “hanım”, “bayan” ve “karı” gibi kelimeler kabaca eş anlamlı kelimelere örnek teşkil edebilir. Bu tür kelimeler her ne kadar kabaca birbirinin yerine kullanılıyor olsalar da, kullanıldıkları bağlam yahut yan yana geldikleri diğer kelimeler veya içerisinde yer aldıkları cümle itibarıyla ya farklı anlamlar kazanırlar, ya da küçük de olsa diğerinden farklı bir anlama işaret ederler. Kuşkusuz bu durum her dil gibi Arapça için de geçerlidir. Arapçada da birden fazla anlama gelen pek çok kelime olduğu gibi, aynı şekilde birbirinin yerine kullanılan da pek çok kelime vardır. Doğal olarak Kur’an da Arapça olarak indirilmiş bir kitap / hitap olduğu için aynı durum Kur’an için de söz konusudur. Hatta bazı kelimeler Arap dilindeki anlamlarının dışında Kur’an semantiği içerisinde yeni anlamlar kazanmışlardır. Kur’an ilimlerinde yahut Tefsir ilminde çok anlamlı ve eş anlamlı kelimelere “Vücuh” ve “Nezair” adı verilir. Diğer bir ifade ile söyleyecek olursak, birden çok anlamı olan kelimelere “Vücuh” denilir. Buna karşın birden fazla kelime tek bir şeyi ifade eden bir anlama sahipse buna “Nezair” adı verilir. “Vücuh” ve “Nezair” konusu Kur’an ilimlerinin ve Tefsir ilminin en önemli konularından biridir. Çünkü Kur’an’ın anlaşılmasında Kur’an’da yer alan kelimelerinin anlamlarının doğru olarak bilinmesi büyük önem arz etmektedir. Bu ise ancak, kelimenin, geçtiği bağlam yahut içerisinde yahut içerisinde yer aldığı cümle içerisinde hangi anlama geldiğinin bilinmesiyle, ya da diğer kelimenin değil de o kelimenin kullanılmış olmasının ne tür bir inceliğe işaret ettiğinin bilinmesi ile mümkün olur. Nitekim “Vücuh” ve “Nezair”in önemi ta baştan beri bilindiği için İslam’ın ilk asırlarından itibaren bu konuda müstakil kitaplar yazılmaya başlanmıştır. Katip Çelebi bu alanda ilk kitap telif edenlerin İkrime Ö h. 105 – m. 723 ve Ali b. Ebi Talha Ö h. 143 – m. 760 olduğunu söyler. Her ne kadar diğer kaynaklar bu bilgiyi doğrulamasalar da, bize kadar ulaşan Mukatil b. Süleyman’ın Ö h. 150 – m. 767 “el-Eşbah ve’Nezair” isimli kitabı bu konunun çok erken dönemlerde öneminin fark edildiğinin göstergesidir. Aynı şekilde daha sonraki asırlarda da bu alanda müstakil pek çok kitap telif edilmiş, bunların bir kısmı günümüze kadar ulaşmıştır. “Vücuh” ve “Nezair” konusu sadece müstakil telif edilmiş eserlerde yer almaz. Bunların yanı sıra Tefsir Usulü ve Kur’an İlimleri ile ilgili kitaplarda da bu konuya ele alan bölümler yer almıştır. Bunun dışında Tefsir kitaplarında da “Vücuh” ve “Nezair”e materyal oluşturacak pek çok veriye rastlamak mümkündür. Bu konu tefsir açısından önem arz ettiği kadar Kur’an çevirileri meal açısından da büyük önem arz etmektedir. Bu yüzden özellikle Kur’an mütercimlerinin çok büyük hassasiyet göstermeleri gerekmektedir. Zira bir kelimenin, geçtiği bağlam içerisinde kazandığı yeni anlamı göz ardı ederek o cümleyi / o ayeti anlamaya çalışırsak o cümleyi / o ayeti doğru anlamamız mümkün olmaz. Bu bağlamda “Secde”, “Salat”, “Ruh”, “Din”, “ vb. kelimeler çok anlamlı kelimelere örnek olarak verilebilir. Örneğin “Secde” kelimesi, kullanıldığı yere göre “namazda yere kapanma secde etme”, “boyun eğme”, “emre amade olma”, “alçakgönüllülük”, “saygıyla selamlama”, “itaat” vb. anlamlara gelir. Yine aynı şekilde “Salat” kelimesi “namaz”, “dua”, “mağfiret”, “rahmet”, “din”, “ibadet”, “destekleme”, “Kur’an okuma” vb. anlamlarda kullanılmıştır. Benzer durumlar diğer çok anlamlı kelimeler için de söz konusudur. Buna karşın Türkçeye kabaca “şüphe” veya “kuşku” olarak çevrilebilecek olan “Rayb”, “Şekk” ve “Şüphe” kelimeleri eş anlamlı kelimelere örnek olarak verilebilir. Bu kelimeler her tür belirsizlik, şüphe ve kuşkuyu ifade etmek için kullanılır. Ama aralarında bazı nüanslar vardır. Örneğin, “Rayb” kelimesi endişe, korku, tasa, ihtimal, şüphe, zan, kaygı, vesvese vs. gibi her tür belirsizliği ifade etmek için kullanılır. Bu açıdan “yakin” kesin gerçek kelimesinin tam zıddını ifade eder. “Şekk” kelimesi “Ş-K-K” kökünden gelir ve “iki şeyin birbirine yapışması, birbirinden ayırt edilememesi” anlamına gelir. Genellikle iki ihtimalden biri olduğu durumlar için “Şekk” kelimesi kullanılır. “Şübhe” kelimesi ise “Ş-B-H” benzedi kökünden gelir ve belirsizlik ihtimalinin ikiden fazla olduğu durumlarda kullanılır. Aynı şekilde benzer durumlar Kur’an’da geçen diğer eş anlamlı kelimeler için de geçerlidir. Netice itibarıyla, Kur’an’ın doğru anlaşılabilmesi, hatta inceliklerinin fark edilebilmesi için “Vücuh” ve “Nezair”in, yani çok anlamlı ve eş anlamlı kelimelerin bilinmesi gerekir. Çok anlamlı kelimeler kullanıldıkları bağlama yahut içerisinde yer aldıkları cümleye göre farklı anlamlar kazanabilir. Bir kelimenin birden çok anlamı var diye, o kelimenin her yerde birden çok anlama gelmesi söz konusu olmaz. Yine aynı şekilde, Kur’an’daki eş anlamlı kelimeler arasındaki nüansların fark edilmesi lazım. Yoksa Kur’an’ın farklı durumlarda – görünüşte bu kelimeler eş anlamlı gibi görünse de – farklı kelimeler kullanmasındaki inceliği anlayamayız. Kaynak Özgün İrade Dergisi Kur'an'da 1980 kök kelime var. Kur'an'da geçen bu 1980 Arapça kelimeyi hafıza tekniklerine uyarladık. Bu sayede Kur'an'da geçen bütün Arapça kelimeleri hafıza tekniklerini kullanarak kolayca ezberliyorsunuz. Bizler burada da dersimize çok iyi çalıştık ve sadece Kur'an kelimelerini hafıza teknikleriyle ezberletmekle yetinmedik. Burada da çok farklı bir çalışma yaptık. Kur'an'da geçen Arapça kelimeleri, Kur'an'daki geçişleri bakımından en çoktan en aza doğru sıraladık. Yani Arapça kelime ezberleme uygulamamızda kelimeleri sıralarken, türevleriyle birlikte en çok geçeni en başa koyduk; en az geçeni en sona koyduk. Bunu yapmamızın sebebi şu Bazen birisi bütün kelimeleri ezberlemeye zaman bulamayabilir. Eğer kişi zaman bulamaz ve bir yerde duracak olursa, durduğu yerin de bir kıymet-i harbiyesi olmalı ve emeği boşa gitmemelidir. Yaptığı iş kadar Kur'an'ı anlayabilmelidir. İşte bunu düşünerek, Arapça kelimeleri en çok geçenden en az geçene doğru sıraladık. Sonra kelimeleri inceledik. Kelimeleri incelediğimizde çok ilginç bir bilgiye ulaştık. Şöyle ki Kur'an'da geçen 1980 kelimenin 615 tanesi Kur'an'da sadece bir defa geçiyor. Yani eğer Arapça kelime ezberine yanlış yerden başlar ve faraza bu 615 kelimeyi önce ezberlerseniz, diyeceksiniz ki "Ben Arapça biliyorum. Kur'an'da geçen 615 kelimeyi de ezberledim. Bu kelimeler de Kur'an kelimelerinin üçte biri. Ama ben Kur'an'da hiçbir şey anlamıyorum!" Hiçbir şey anlamamanız normal, çünkü ezberlediğiniz kelimelerin her biri Kur'an'da sadece bir defa geçiyor. Yani kabataslak bir hesapla; Kur'an'da 600 sayfa var ve siz 615 Arapça kelime ezberlediniz. Bu kelimeler de toplamda 615 defa geçiyor. Yani bir sayfada sadece bir kelimeyi tanıyabiliyorsunuz. Böyle olunca da Kur'an'ı anlamamak doğal bir netice. Eğer Arapça kelime ezberine doğru yerden başlarsanız; yani en çok geçenden en az geçene doğru ezberlerseniz durum çok farklı olur. Şimdi bu farklı durumu rakamlar üzerinden konuşalım Kur'an'da bir defa geçen 615 Arapça kelimeyi değil de bizim yaptığımız sıralamaya göre 300 Arapça kelimeyi ezberleseniz, bu 300 kelime türevleriyle birlikte Kur'an'ın % Evet yanlış duymadınız! Kur'an'ın % 300 Arapça kelime ve türevlerinden oluşuyor. Eğer bizim sıralamamıza göre bir 300 Arapça kelime daha ezberlerseniz, ikinci 300 kelime de Kur'an'ın % Demek doğru seçilmiş 600 Arapça kelime, Kur'an'ın % tekabül ediyor. O halde Kur'an'ın sarf ilmini bilen birisi, 600 Arapça kelimeyle Kur'an'ın yüzde 91'ini anlayabilir. Eğer kelime ezberine tersten başlayıp 615 Arapça kelime ezberlese, bu 615 kelime Kur'an'ın sadece % % nerede, % nerede! Eğitim programlarımız hakkında detaylı bilgiye ulaşmak için TIKLAYINIZ! ARAPÇA ÖĞRENMEK İSTER MİSİNİZ? Arapça Öğrenmek Sandığınız Kadar Zor Değil! Bizler Arapça eğitiminde bir çığır açtık! Arapçayı hafıza tekniklerini kullanarak Türk ve Arap asıllı birçok Arapça hocaları ile hazırladığımız eğitim setlerimizle zor gibi görünen Arapçayı öğrenmek ve konuşmak artık çok kolay. Hemen bize ulaşın! Arapçayı hızlı, kolay ve kalıcı öğrenmek için TIKLAYINIZ!!! Giriş Yap × Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz. Günümüz teknolojisi sayesinde Kur’ân-ı Kerîm lâfızlarının yeni bir mûcizevî yönü bilgisayar aracılığıyla yapılan araştırmalar neticesinde Kur’ân-ı Kerîm lâfızlarının yeni bir mûcizevî yönü tespit edilmiştir. O da Kur’ân’da birçok ıstılahın çok ince bir hesapla, eşit sayıda tekrarlanmış olmasıdır. Birbirine benzer, birbiriyle alâkası olan veya birbiriyle zıt konular, daima sayı itibariyle benzer, eşit veya uyum içinde zikredilmiştir. Misal olarak şunlar verilebilir Muhammed, Rûhu’l-Kudüs, sirâc parlak kandil ve şeriat kelimeleri 4’er defâ, Ekin ekmek hars, ziraat, meyve fâkihe, atâ ihsân kelimeleri 14’er defâ, Putlar asnâm, şarap hamr, domuz, buğz ve düşmanlık, taş parçası hasab, çetin cezâ tenkîl, haset, korku rub, perişanlık haybet kelimeleri 5’er defâ, Cimrilik buhl, tama, inkâr etmek cühûd, hasret pişmanlık, üzüntü, eksiklik 12’şer defâ, Yaz, harâret, kış, soğuk kelimeleri 5’er defâ tekrar edilmektedir. Ayrıca; Şehr ay, 12 defâ, yani ayların sayısı kadar, Gün yevm, 365 defâ, yani bir senenin günleri kadar, Günler eyyâm, yevmeyn 30 defâ, yani bir ayın günleri kadar zikredilmiştir. Şimdi derinden derine düşünelim! Bir beşerin, hele hele ümmî olan, okuma yazma bilmeyen ve kütüphanesi de bulunmayan bir insanın bu ölçü ve âhengi, diğer birçok denge ve hassasiyetleri de bozmadan sağlaması mümkün müdür? Eğer bunu bilerek yapsaydı, elbette hayattayken bundan bahseder ve iddiasını ispat etmeye çalışırdı. Hâlbuki Kur’ân’daki bu muhteşem âhenk, insanlar tarafından daha yeni yeni bilgisayarlar vasıtasıyla anlaşılabilmektedir. ALLAH'IN SÖZÜ DEĞİŞİR Mİ? O hâlde Kur’ân-ı Kerîm, mutlaka Allah Teâlâ’nın sözüdür. Kıyamete kadar Cenâb-ı Hakk’ın teminatı altındadır. Senelerce dînin yasak edildiği ateist memleketlerde dahi bir harfinde bile değişiklik yapılamamıştır. Velhâsıl, Kur’ân-ı Kerîm bizlere hidâyet rehberi olarak ihsân ve ikrâm edilen büyük bir mûcizedir. Kur’ân-ı Kerîm’in bu ve diğer pek çok mûcizevî yönünü görmeyen insanların hâli, Güneş’e karşı gözünü kapatarak onu inkâr eden ve gündüzü kendine gece yapan ahmakların hâline benzemektedir. Kaynak Osman Nûri Topbaş, 40 Soru 40 Cevap, Erkam Yayınları, İstanbul, 2011 İslam ve İhsan Kuran'da geçen kız bebek isimleri kız çocuğu sahibi olacak anne ve babalar tarafından sorgulanır. Çocuğu olacak kişiler isim konusunda kararsızlık yaşayabilmekte. Kuran'da geçen isimler bu konuda yardımcı olarak anlamlı isimler konulmasını sağlıyor. İşte Kuran'da geçen kız bebek isimleri...KURAN'DA GEÇEN DİNİ KIZ İSİMLERİ VE ANLAMLARIAzze Pek çok ayette yer almaktadır. Saygıdeğer ve saygılı manasına Kuranda Muhammed suresinde yer almaktadır. Gençlik çağının başlangıcı anlamına Asiye Hz. Musa'yı nehirden çıkartıp büyüten firavunun eşinin ismidir. Acı çeken ve asi kadın anlamına Çok güzel, daha da güzel anlamına gelmektedir. Azra Azra Medine'nin bir diğer ismidir. Kuranda geçen Azra ismi el değmemiş anlamına Ahsa Kuranın pek çok ayetinde geçmektedir. Bu isim sayma veya hapsetme anlamına Kuranda geçen Buğlem ismi cenneti müjdeleyen melek anlamına Berra doğru sözlü ve hayır işleyen kimse manasına Beylem Kuranda geçen bir isim olup çiçek buketi anlamına Duha kuşluk vakti anlamına gelmektedir. Bu isim hem kız hem de erkek çocuklarına İnci tanesi anlamına gelmektedir. Didar Didar güzel yüz ve güzel görünüş anlamına Esra ismi karanlıkta yol gösteren anlamına gelmektedir. Kuranda İsra suresinde Davranış ve tutum anlamına gelen Eda ismi Bakara suresinde Elif Arap alfabesinin ilk harfidir. Elif ismi ince ve uzun boylu kız anlamına Efide kalp manasına gelmektedir. Kuranda ise Efide ismi Ahkaf ve Secde surelerinde Bu isim kederli, tasalı ve gamlı anlamına gelmektedir. Kuranda Araf suresinde de Hz. Adem’in -aleyhisselam- hanımıdır. Dünyadaki ilk kadındır. Kız ismi olarak kullanılır. Havva İsminin Anlamı Canlı, ya­şayan Hadislerde geçmektedir. Ramazan orucunun başlangıcı ve bitişi olarak görülür. Kız ismi olarak İsminin Anlamı Ayın ilk günlerinde aldığı yay biçimi, ayça, yeni ay anlamlarına Fecr Kuran’ın 89. sûresidir. Kız ismi olarak İsminin Anlamı Tan, sabah aydınlığı, gün doğumu, tanyerinin Kız ismi olarak İsminin Anlamı Cennet, Cennet’in en yüksek derecelerinden biri, altıncı Cennet, Cennet hahçesi, mutluluk ülkesi; bahçe, Kur'ân'da bazı sûrelerde geçer. Kız ismi olarak kullanılır. Irmak İsminin Anlamı Akarsu Ayırmak, Kız ismi olarak İsminin Anlamı Cennet bağı, dünya cenneti, cennet kadar güzel ve bayındır Kur'ân’ın 108. Sûresi'nin adıdır. Kız ismi olarak İsminin Anlamı Cennette bir nehir veya havuz Cana can katan, hayat veren, saf, temiz, tatlı su. Mina Kız ismi olarak İsminin Anlamı Liman, Kız ismi olarak İsminin Anlamı Mekke’de bir dağın adıdır. Hacılar, Merve ile Safâ arasında Sa'y ederler yani 7 defa gidip gelirler. Kur'ân'da Bakara Sûresi 158. âyette geçmektedir. Meryem Kuran-ı Kerim’in 19. suresinin adıdır. Kız ismi olarak İsminin Anlamı İbadet eden kimse, Rabbin hizmetçisi Bir yerden uzaklaşmak, üstünlük Kuran-ı Kerim’in 4. suresinin adıdır. Kız ismi olarak kullanılır. Kadın anlamına Kuran-ı Kerim’in 24. suresinin adıdır. Kız ismi olarak Ay takviminin onuncu ayı, Ramazan Bayramı ile başlayan ay, bayram ayıdır. Kız ismi olarak İsminin Anlamı Parlak ve İnşirah ve talak surelerinde geçer. Kolaylık anlamını İSİM KOYMANIN ANNE BANA ÜZERİNDEKİ HÜKMÜ NEDİR?İslâm’da çocuğa ad seçme ve ad koyma hakkı babaya aittir. Baba ölmüş veya hukukî tasarruflarda bulunmaktan menedilmişse bu hakkı anne kullanır. Doğumundan önce babasını kaybeden Hz. Peygamber’in adı annesi tarafından Muhammed olarak seçilmiş ve bu ad dedesi tarafından konulmuştur. Çocuğa ad seçilirken gayet titiz davranılması gerektiğini belirten Hz. Peygamber, “Siz kıyamet gününde hem kendi adınızla, hem de babalarınızın adıyla çağrılacaksınız; bu sebeple kendinize güzel adlar koyun” buyurmuştur Ebû Dâvûd, “Edeb”, 61; Müsned, V, 194. İslâm hukukçuları bu nevi hadisleri dikkate alarak ad seçimi ile ilgili bazı hükümler tesbit etmişlerdir. Müstehap Adlar Söyleniş ve mâna güzelliği taşıyan, Allah dostlarını hatırlatan adlardır. Hz. Peygamber, Allah’a kulluğu ifade eden Abdullah ve Abdurrahman gibi isimlerin Cenâb-ı Hakk’ı memnun edeceğini söylemiş bk. Buhârî, “Edeb”, 105-106; Müslim, “Âdâb”, 2, çocuklara peygamber adlarının verilmesini tavsiye etmiş bk. Buhârî, “Edeb”, 109; Ebû Dâvûd, “Edeb”, 61 ve kendi adının da -künyesiyle birlikte olmamak şartıyla- alınabileceğini ifade etmiştir bk. Müslim, “Âdâb”, 1. Onun bu tavsiyeleri müslümanlar arasında bu nevi isimlerin geniş çapta yayılmasını sağlamıştır. Türkler Hz. Peygamber’e karşı duydukları derin hürmet ve sevgi sebebiyle, onun adını aynen almayı bir nevi saygısızlık kabul etmişler ve Muhammed adını Mehmed şeklinde söylemeyi uygun görmüşlerdir. Yine ona nisbet edilen Ahmed, Mahmud, Hâmid ve Mustafa adlarının müslümanlar arasında çok yaygın olduğu bilinmektedir. Haram Adlar Allah’tan başkasına kulluk mânası taşıyan isimleri ad olarak koymak haram sayılmıştır. İslâm’ın mukaddes saydığı şeylere kulluk mânası taşıyanlar da böyledir. Nitekim Hz. Peygamber, Abdülkâbe Kâbe’nin kulu adlı birinin ismini değiştirmiştir. Cenâb-ı Hakk’a mahsus olan isimlerin bk. ESMÂ-İ HÜSNÂ, “abd” kelimesiyle birlikte olmayarak insanlar için kullanılması, zâhirî mânada da olsa tevhid inancını zedeler mahiyette görüldüğünden tasvip edilmemiştir. Arap olmayan müslümanların ve özellikle Türkler’in Raûf, Kadîr vb. isimleri kullanmaları, Abdürraûf, Abdülkadîr terkiplerini telaffuz etmenin güçlüğünden kaynaklanmış olmalıdır. Araplar’ın Abdullah yerine Abduh adını kullanmasına benzeyen bu isim kısaltması tevhid inancını zedeleyici bir mahiyet taşımaz. Mekruh Adlar Hz. Peygamber, putperestliği andıran ve İslâm âdâbına uymayan adların değiştirilmesini tavsiye etmiş, kendisi de “isyankâr” anlamına gelen Âsıye عاصية adındaki bir kızın ismini Cemîle, “elem, keder” anlamına gelen Hazn adlı bir sahâbînin adını da Münzir olarak değiştirmiştir. Peygamber’in hanımlarından olan Zeyneb’in ve ayrıca Ümmü Seleme’nin kızı Zeyneb’in adları Berre idi. Resûlullah “cömert, dürüst, itaatkâr” demek olan bu ismin bir insanın kendini tezkiyesi anlamına geldiğini söyleyerek onlara Zeyneb adını vermiştir. Ayrıca Firavun, Kārûn gibi zalimlerin adlarını almayı da menetmiştir. Tâhâ, Yâsin gibi bazı sûrelerin başında bulunan harfleri isim olarak kullanmak da hoş karşılanmamıştır. Hz. Peygamber’in bazı isimleri umulan iyiliklere işaret sayması sebebiyle bk. TEFE’ÜL olmalıdır ki Türk toplumunda çocuğu yaşamayan bazı aileler son doğan çocuklarına Yaşar, Dursun, çok çocuğu olanlar sonuncusuna Yeter, Songül, yalnız kız çocuklarına sahip olanlar da Döndü, Döne gibi adlar koyarak tefe’ül etmişler ve bu mânaların çocuklarında gerçekleşmesini arzulamışlardır. Bunda herhangi bir mahzur Adlar Haram ve mekruh sayılan adların dışında kalan isimler mubah sayılır. Cebrâil, Mîkâil gibi melek isimlerinin alınması mubah sayılmış, ancak İmam Mâlik’in bunu uygun görmediği rivayet edilmiştir. Allah’a mahsus isimlerden olmakla beraber kullarda da bulunması arzu edilen âdil, nâsır, cevad gibi vasıfların yalnız başına ad olarak alınması mubahtır. Milliyet bakımından Arap olmayan müslüman kişilerin adları da İslâm inanç ve ahlâkına ters düşmedikçe değiştirilmemiştir. Hz. Peygamber’in birden fazla adının bulunduğunu bizzat belirtmesi bk. Buhârî, “Menâḳıb”, 17; Müslim, “Feżâʾil”, 124, 125, bir kimsenin birden fazla adının olabileceğini göstermektedir. Çocuğa ad koyarken, Peygamber’den rivayet edildiğine göre, sağ kulağına ezan, sol kulağına kāmet okunur. Nitekim Hz. Peygamber’in, torunu Hasan’ın adını koyarken kulağına ezan okuduğu bilinmektedir bk. Tirmizi, “Eḍâḥî”, 16; Müsned, VI, 9, 391, 396. Böylece çocuğun kulağına ilk defa İslâm’ın şiârı olan kelime-i tevhid ile birlikte kendi adı söylenmiş olur. Bu konu fıkıh kitaplarının “akîka” bölümünde ele alınarak KOYULAN İSİM KARAKTERİNİ ETKİLER Mİ?Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü Psikiyatr Prof. Dr. Nevzat Tarhan, ismin karakter üzerinde önemli etkisi olduğunu söylemiştir. Kişinin rol model olarak adının anlamını aldığını belirten uzman, isim konusundaki doğru bildiğimiz yanlışlar olduğunu ifade eder. Tarhan, "Çocuğa isim koymak, çocuğun kişiliğini şekillendirmenin ilk adımıdır. Koyulan ismin anlamının, çocuğun kişilik gelişiminde olumlu veya olumsuz etkisi olduğu bilimsel bulgularla ortaya çıktı. Kişinin karakter gelişiminde ve ruhsal olgunlaşmasında ona hitab etme biçimi büyük rol oynuyor, isim, kişinin algılarını değiştirerek kişiliği şekillendiriyor." değerlendirmesinde bulunur. ÖZGÜN Modern erkek isimleri 2022- En modern Erkek bebek isimleri 09-03-20171035 1 Yorumları 274 Konuları 266 Kayıt Tarihi 29-08-2014 Teşekkür Puanı 1 Kur’an da Nebi ve Resul kavramları çok geçer. Bu kelimelerin anlamları konusunda, birçok görüşler ileri sürenler vardır. Hatta Kur’an da geçen Nebi ve Resul kelimelerinin ortak ismi bulunmuş, ayetler tercüme edilirken Arapça olmayan Farsça olan, Peygamber olarak genelde tercüme edildiğini görürüz. Bu kelimenin aslında bizlerin dilinde, alışkanlık haline de geldiğini söylemeliyim, buna bende dahilim. Peygamber haber getiren anlamındadır ama Nebinin anlamı çok farklıdır. Öyle ayetler var ki, NEBİ ve RESUL kelimesine peygamber der geçersek, ayetlerin anlamlarında farklılaşma olduğu gibi, ayetler arasında da çelişkiler yaratırız. Ayrıca ayetin özellikle bizlere vermek istediğini de anlayamayız. Yoksa normal konuşma esnasında, peygamber dendiğinde hepimiz kimden bahsedildiğini biliyoruz, burada bir sorun olmuyor. Belki de kolayımıza da geliyor diyebiliriz. Allah aynı ayette bazen, her iki kelimeyi de kullanıyor. Eğer bu iki kelime aynı anlama gelseydi sizce kullanır mıydı? Önce bizler bu iki kelimenin ne anlama geldiğini doğru anlamalıyız ki, Kur’an ı anlamaya çalışırken büyük yanlışlara düşmeyelim. Bir örnek vermek istiyorum. Ali İmran 81. ayet de şu cümleler geçer, genel çoğunluk tercümelerde böyledir. Allah, PEYGAMBERLERDEN şöyle söz almış ve “Bakın size kitap ve hikmet verdim, şimdi yanınızda bulunanı doğrulayıcı bir PEYGAMBER geldiğinde ona mutlaka inanacak ve yardım edeceksiniz….. Hâlbuki peygamber diye çevrilen ilk kelime Kur’an da, NEBİ diye geçer. İkinci olarak yazılan peygamber kelimesi ise Kur’an da, RESUL olarak geçer. Şöyle diyebilirsiniz ne fark eder ki, hepsinde kimden bahsedildiğini anlıyoruz. Kur’an da geçen diğer ayetlerin ne anlatmak istediğini doğru anlamak istiyorsak, ÇOK ŞEYİN FARK ETTİĞİNİ GÖRECEKSİNİZ. Bu ayette Allah, Nebiden bir söz aldığını ve onun içinde onlara kitap ve hikmeti yani bilgeliği verdim diyor. Daha sonra sizlere, Kur’an ı doğrulayıcı bir RESUL gönderiyorum ona uyun diyor. Neden Kur’an ı tebliğ ederken elçisine, özellikle RESUL kelimesini kullanıyor. Burası çok önemli. Meryem 30 Çocuk şöyle dedi Ben, Allah'ın kuluyum. O, bana Kitab'ı verdi ve beni PEYGAMBER yaptı.» Diyanet vakfı meali Ayette geçen Peygamber diye çevrilen kelime Kur’an da NEBİ olarak geçer. Bu ayetin bir ayet öncesinde, Meryem anamız Hz. İsa daha bebek iken konuştuğunu söylüyor ve gelenlere çocuğu dinleyin dediğinde onlar şaşırıyor ve beşikteki çocukla mı konuşalım diyor. Hz. İsa da yukarıdaki sözleri söylüyor. Yani Hz. İsa Allah bana, NEBİLİK MAKAMI VERDİ DİYOR. Bu ayet üzerinde, sizlerin düşünmenizi rica ediyorum, çünkü bu ayetten NEBİ ve RASUL kelimesinin anlamlarını ortaya çıkarmış olacağız. Allah yukarıdaki ayette Hz. İsa ya daha bebekken NEBİLİK makamını verdiyse, onun RESUL LÜK görevinin de, daha bebekken başladığını söyleyebilir miyiz? Din ve inanç adına, daha sorumluluk yaşına dahi gelmemiş bir kişinin Rasul lük, elçilik yani tebliğ görevinin başladığını tam olarak söyleyemeyiz. Zaten ayeti tercüme edenlerin bir kısmı bunu dikkate alarak şöyle çeviri yapmış.Bunun üzerine beşikteki bebek şöyle konuştu “Şüphesiz ben Allah'ın kuluyum. Bana Kitab'ı İncil'i VERMEYİ HÜKME BAĞLADI. Benim peygamber olmamı takdir etti.” NEBİ OLMASINI TAKDİR ETTİĞİNİ SÖYLÜYOR AYET. Allah Hz. İsa ya böyle yüceltilmiş bir makam vererek, gelecekte bu kişinin sizlere tebliğleri olacağını, yani Rasul olacağını bildiriyor ayette. Buradan da anlıyoruz ki, NEBİ kelimesinin anlamı farklı, RESUL kelimesinin anlamı farklı, bir birine karıştırmamak gerekir. NEBİLİK ALLAH TARAFINDAN, YÜKSEK MAKAMA GETİRİMİŞ KİŞİ ANLAMINA GELİYOR. YANİ NEBİLİK MAKAMIN ADI. RESUL İSE ALLAH DAN ALDIĞI VAHYİ, EMİRLERİ İNSANLARA TEBLİĞ EDEN ANLAMINA GELİYOR. Hac suresi 52. ayetinde özellikle bu iki kelime ayrı ayrı kullanılıyor ki, farklı anlamlara geldiği anlaşılsın” Senden önce hiçbir RESUL VE NEBİ göndermedik ki, bir şey temenni ettiği zaman, şeytan onun bu temennisine dair vesvese vermiş olmasın.” Bu ayetten de anlıyoruz ki, bu iki kelimenin asıl anlamlarını doğru öğrenmediğimiz takdir de, ne Kur’an ı doğru anlayabiliriz, nede İslam ı doğru yaşayabiliriz. Kur’an bu iki kelimenin ortak anlamını da farklı ayetlerde açıklarken, biz nebileri de, Rasulleri de MÜJDELEYİCİLER VE UYARICILAR OLARAK GÖNDERİRİZ DİYOR. Bunun dışında asla bir yetkileri yoktur. Kur’an da dikkatimizi çeken çok önemli konu ise, Yaradan özellikle ALLAH a ve RESULE uyun diye geçer. Bu emir hiçbir ayette, ALLAH A VE NEBİYE UYUN DİYE GEÇMEZ. Acaba neden. Örneğin Ali İmran 132. ayette “Allah'a ve Resûl'üne itaat edin ki rahmete kavuşturulasınız.” der. Ama Kur’an ı tercüme edenlerin genel çoğunluğu, peygambere itaat edin diye çevirirler. Söylediğim gibi NEBİLİK, yüksel dereceli makamın adıdır. Yaşadığımız dönemde, VALİ olarak atanmış bir kişiyi düşünün. Bu kişi görevi esnasında, devleti yönetenlerin çıkardığı kanunlar ve kendisine verdiği yetkiler ile makamında görev yapar. Bu kişi o görevde bulunduğu her anında validir, ama toplumu yönetirken vereceği emirlerde, hiçbir zaman kendi kafasına göre yönetmez, kanunlara göre hükmeder, görevini yapar. Özel hayatıyla ilgili konuları işine asla karıştırmaz, bu kanunlarla yasaklanmıştır. YANİ BU MAKAM ONA, YETKİ VE GÜÇ VERİR. AMA KİŞİSEL YAŞAMINDA, KENDİ ŞAHSI ADINA, KARŞISINDAKİ KİŞİYE ARZU YA DA İSTEKLERİNİ İLETTİĞİNDE, KİŞİ EĞER UYGUN GÖRMÜYORSA, BU İSTEĞİNİ KABUL ETMEYİP, YERİNE GETİRMEYEBİLİR. Şimdide bu konuyu, Kur’an da geçen ayetlerden örneklerle anlamaya çalışalım. Peygamberimiz Allah ın vahiylerini tebliğ ederken, RESUL olma görevini kullanıyordu ki, bu durumda Allah elçisine kesin itaati emretmiştir. ÇÜNKÜ ALLAH IN RASULÜ, ALDIĞI VAHYİ TEBLİĞ EDİYORDU, ASLA VAHYİN DIŞINA ÇIKMADAN. BUNU BİRÇOK AYETİNDE DE İZAH EDİYOR BİZLERE VE NE DİYORDU? BEN YALNIZ KUR’AN A UYARIM. BENİM GÖREVİN SADECE TEBLİĞ ETMEKTİR. BURADAN ŞUNU ANLIYORUZ, MUTLAKA UYULMASI GEREKEN, RESULÜN ALLAH IN TEBLİĞ ETTİ VAHYİDİR. Geleneksel İslam anlayışının, bu iki kelimenin anlamını, özellikle birleştirerek kullanmasının, çok özel nedeni vardır. Eğer NEBİ ve RASUL kelimelerinin gerçek anlamı, toplum tarafından fark edilirse, GÜNÜMÜZDE İNANILAN, DİNİN KUR’AN DAN SONRA ANA KAYNAĞI İLAN EDİLEN, SÜNNET/HADİSLER OLMAZSA İSLAMI YAŞAYAMAYIZ İNANCI ÇÖKER, YOK OLUR. Sizlere bazı örnekler vermek istiyorum, konunun daha iyi anlaşılması için. Acaba söylendiği gibi, peygamberimiz Kur’an ın dışından, dine hükümler koymuş olabilir mi. Allah ın emirleri dışında, o günkü toplum, yakınları, ashabı acaba Allah ın ayetlerini tebliğindeki hassasiyeti gösteriyorlar mıydı? Elbette Allah ın Resulünün, tebliğ dışından da, her söylediğini yerine getirmek, her Müslüman ın gönlünde yatan arzudur. Peki, bu konuda Kur’an nasıl örnekler veriyor ve bunun nedeni ne olabilir? Bizleri ilgilendiren, bu konuda anlatılmak istenileni doğru anlamak almalıdır. Allah ın elçisi, evlatlığı Zeyd in eşinden ayrılmak istediğini bildirdiğinde, “EŞİNİ YANINDA TUT AYRILMA, ALLAH DAN KORK” demişti ayette hatırlarsanız. Ama Zeyd onu dinlemedi ve boşandı. Dikkat ederseniz bundan dolayı da Kur’an da kınanmadı. DEMEK Kİ ALLAH IN ELÇİSİNE KARŞI, RESULLÜK TEBLİĞİNİN DIŞINDA, KİŞİLERE BİR ÖZGÜRLÜK TANINIYOR. Hatta hadislerde de geçer. Allah ın Rasulü bir söz söylediğinde kendisine sorarlarmış. “EY ALLAH IN RESULÜ, BU ALLAH IN EMRİMİ, YOKSA SENİN EMRİN Mİ”? O günkü toplumun, nebi ve Rasul farkını çok iyi anladıklarını görüyoruz. Allah ın Rasulünün, eşleriyle sorunlar yaşadığını, hatta Rasulün kendisini, çok üzdüğünü, bazı konularda söz dinlemez olduklarını ayetlerden anlıyoruz. Tahrim 4–5 Ahzab suresi 28. ayetinde Allah, elçisini üzen, söz dinlemeyen eşlerini şöyle uyardığını hatırlayalım.” Eğer dünya hayatını ve süsünü istiyorsanız, gelin size boşanma bedellerinizi vereyim de sizi güzel bir şekilde salıvereyim. “ de onlara diyor. Dikkat ederseniz özel yaşamda, imtihanımız gereği, farklı bir düşünce ve anlayış var. Buna Allah ın elçisinin eşleri de dâhil. ŞİMDİ VERECEĞİM AYET ÜZERİNDE, LÜTFEN DÜŞÜNMENİZİ RİCA EDİYORUM. Bakın Allah ın elçisi, iman eden kadınlarla, nasıl bir sözleşme yapıyor. Mümtehine 12 Ey Peygamber! İnanmış kadınlar, Allah'a hiçbir şeyi ortak koşmamak, hırsızlık yapmamak, zina etmemek, çocuklarını öldürmemek, elleriyle ayakları arasında bir iftira uydurup getirmemek, iyi işi işlemekte SANA KARŞI GELMEMEK HUSUSUNDA SANA BİAT ETMEYE GELDİKLERİ ZAMAN, BİATLARINI KABUL ET ve onlar için Allah'tan mağfiret dile. Şüphesiz Allah, çok bağışlayandır, çok esirgeyendir Diyanet vakfı meali Bu ayetten, çok dikkat çekici bir bilgi alıyoruz, ayete dikkatle baktığımızda. Allah ın Rasulü kadınlarla öyle bir anlaşma yapıyor ki, bunları zaten Kur’an dan görüyoruz. Allah ın Kur’an da bir Müslüman ın uyması gereken kurallarını sayıyor ve diyor ki Yaradan, bu konularda kadınlar sana geldiğinde, bu konularda söz verdiklerinde, onların BİATLARINI yani sözleşmelerini, anlaşmalarını kabul et. PEKİ, BUNLARIN DIŞINDA NE OLACAK? BU AYETTEN DE ANLIYORUZ Kİ, ALLAH IN ELÇİSİYLE ANLAŞMA YAPTIKLARI KONULARIN DIŞINDA, DAVRANIŞLARINDA, KARARLARINDA HERKES ÖZGÜR HAREKET EDEBİLİR. ŞÖYLEDE DİYEBİLİRİZ, KUR’AN IN TEBLİĞİNİN HARİCİNDE, HERKES DAVRANIŞLARINDA ÖZGÜRDÜR. İMTİHANIN GEREĞİ DE BU DEĞİL Mİ ZATEN. Kur’an da, çok dikkat çekici bir örnek vardır. Bu konuda birçok rivayet de vardır, ama bizler ayetten yola çıkarak konuyu anlamaya çalışalım. Mücadele 1–2 ALLAH, KOCASI HAKKINDA SENİNLE TARTIŞAN VE ALLAH’A ŞİKÂYETTE BULUNAN KADININ SÖZÜNÜ İŞİTMİŞTİR. Allah, sizin sürdürdüğünüz konuşmayı zaten işitmekteydi. Şüphesiz Allah hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir. İçinizden kadınlarına zıhar yapanlar bilsinler ki, o kadınlar onların anaları değildir. Onların anaları ancak, kendilerini doğuran kadınlardır. …..Diyanet meali Allah ın Resulüne, kocası konusunda şikâyete gelen bir kadın konu edilmiş. Kocası kadına ZIHAR ediyor, yani artık onu anası gibi görmeye başladığını söyleyerek, ondan boşanmaya çalışıyor. Bu yöntem o dönemin geleneklerinde var olan bir gerçek. Bu konuya çözüm olması adına kadın, Allah ın Rasulüne müracaat ediyor. Allah ın Rasulü yılların var olduğu bu geleneğe, bir çözüm bulamamış olsa gerek ki, Allah hemen devreye giriyor ve bu konuda hükmünü indiriyor. Buradan da anlaşılıyor ki, Allah ın Rasulü, elinde bulunan Allah ın hükümlerinin dışına çıkmıyor. Hatta bir başka ayette Allah elçisine, sana şu konularda soru soruyorlar der ve Allah sorulan soruyla ilgili hükmünü indirir. Hatta Tur suresi 48. ayetinde de, RABBİNİN HÜKMÜNÜ SABIRLA BEKLE diye geçer. Buradan da anlıyoruz ki, hüküm veren yalnız Alla dır. Rasulü de hükmü topluma iletendir. Zaten Allah, BEN HÜKMÜME HİÇ KİMSEYİ ORTAK ETMEM DEMİYOR MUYDU? Allah elçisine SANA İNDİRDİĞİMLE ONLARA HÜKMET dediği ayeti hatırlayınız. Konuyu uzatmamak adına toparlamak istiyorum. Allah Kur’an da, Rasulüme uyun derken, onun tebliğ ettiği ayetlere, Kur’an a uyun demek istediğini anlatıyor. Çok dikkat çeken konu ise, hiçbir ayette NEBİYE uyun demediği gerçeğidir. NEBİLİK GÜÇLÜ BİR MAKAMIN ADI OLUP, Allah ın elçisi bu makamda olduğu sürece, hatta devleti yönettiği konumlarında, tek başına karar vermediği, özellikle bir ayette de belirttiği gibi, ŞURAYA danışılması istenmektedir. Konunun daha iyi anlaşılması adına bir ayet örnek vermek istiyorum. Tahrim 1 Ey peygamber! Eşlerinin rızasını arayarak, ALLAH’IN SANA HELÂL KILDIĞI ŞEYİ NİÇİN SEN KENDİNE HARAM EDİYORSUN? Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir. Diyanet meali Ayetin orijinalinde, peygamber diye tercüme ettikleri kelime NEBİ olarak geçiyor. Ama Rasul ve Nebi kelimesinin farklı olmadığını düşünenler, ayeti tercüme ederken dikkate almıyorlar. Hâlbuki Allah özellikle, EY NEBİ DİYE HİTAP EDİYOR. Çünkü elçisinin yaptığı bir yanlışı ikaz ediyor. Ve diyor ki, sana helal dediğim bir şeyi nasıl kendine haram dersin. Demek ki nebi olarak, helal haram koyma yetkisi yok. Bu ayette özellikle dikkat etmemiz gereken, Allah ın NEBİ ismiyle hitap etmesidir. Araf suresi 157. ayette ise, özellikle RESUL ismiyle hitap ederek bakın ne diyor. “O, ONLARA İYİLİĞİ EMREDER, ONLARI KÖTÜLÜKTEN ALIKOYAR. ONLARA İYİ VE TEMİZ ŞEYLERİ HELÂL, KÖTÜ VE PİS ŞEYLERİ HARAM KILAR.” Ayette özellikle Rasul ismini kullanmasının nedeni, bizlerin dikkatimizi çekmesi adınadır. ALLAH IN RASULÜ GÖREVİNİ YAPIYOR VE ALLAH DAN ALDIĞI VAHYİ TOPLUMA İLETİYOR. Çok önemli bir ayet vardır, lütfen hatırlayınız. Ahzab 40 Muhammed, sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası değildir. Fakat o, Allah’ın RASULÜ VE NEBİLERİN SONUNCUSUDUR. Allah, her şeyi hakkıyla bilendir. Diyanet meali Bu ayeti tercüme edenlerin bir kısmı, NEBİ kelimesini peygamberlerin sonuncu olarak çevirmişlerdir. Eğer nebi kelimesinden, Allah katından vahiy alan, kitap verilen diye anlarda, bazı Rasullere kitap verilmemiştir dersek, bu ayetten şunu anlamamız kaçınılmaz olurdu. ALLAH BAŞKA NEBİ GÖNDERMEYECEK, AMA BAŞKA RESUL GÖNDEREBİLİR. ÇÜNKÜ AYETTE NEBİLERİN SONUNCUSUDUR DİYOR. Gerçektende bu iki kelimeye yanlış anlamlar verirsek bu sonuç çıkar. Günümüzde Vahhabi inancına sahip olanlar özellikle Araplar, aynen bunu söylüyorlar ve diyorlar ki; “Başka nebi gelmeyecek ama Kur’an ı tebliğ için Resul gelebilir, Kur’an bunun yolunu kapatmamıştır.” HÂLBUKİ HER RESUL NEBİDİR. Her Resule Nebilik makamı verilmiş ve her nebi bunu Rasul lük göreviyle tebliğ etmiştir. Her Resule az ya da çok tebliğ gelmiştir. Yoksa Resul olamazdı. BAKARA SURESİ 213. AYETTE, NEBİLERE KİTAP VERİLDİĞİNİ, HADİD 25. AYETTEDE RESULLEREDE KİTAP VERİLDİĞİNİ BİLDİRİR KUR’AN. Geleneksel FIKIH İslam anlayışı, ne yazık ki bu gerçeği kabul etmemekte direniyorlar. KABUL ETMELERİ HALİNDE, İNANDIKLARI SİSTEM TAMAMEN YOK OLACAK, YANLIŞ OLDUĞU ORTAYA ÇIKACAK, HATTA ÇOKECEKTİR. Göz göre göre, batıl inançlarını aklamak, ataların itikatlarını yaşamak adına, ne yazık ki Allah ın ayetleri ile oynanmakta, Allah ın vermediği yetkilerle Rasul ünü donatmaktadırlar. Sonucunu da hep birlikte görüyoruz. Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz. RESULE İTAAT EDEN, ALLAH IN VAHYİNE YANİ KUR’AN A İTAAT ETMİŞ DEMEKTİR. Bazı ayetlerde Rasulü üzen diye geçen konunun mahiyeti, Allah ın vahyine itiraz edildiği için üzülmesidir. Bazen Allah ve Rasulünü üzen diye geçer ki, bunlar vahye itiraz edenlerdir, bunu yapanların cezalandırılacağı açıklanmıştır Kur’an da. Gerçek doğruyu yalnız Rabbimiz bilir. Bizlere düşen, Kur’an ın gerçeklerini araştırmak ve en doğruya ulaşmak adına, çaba göstermek olmalıdır. Allah cümlemizin yardımcısı olsun. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK

kur an da geçen kelimeler ve anlamı